BALKAN TURLARI
Sizin için hazırladığımız bir çok balkan turu da farklı konaklama ve fiyat seçenekleriyle en uygun şekilde hizmet vermekteyiz
Belgrad Kalesi, : MÖ 279 yılında Doğu Roma İmparatoru I. Justinianus tarafından inşa edilmiştir. Doğu Roma İmparatorluğu'nun çökmesi sonucunda, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun hakimiyetine geçmiştir. Bu dönemde kale, elden geçirilmiş ve yeniden sağlamlaştırılmıştır. Kale, 1521'de Osmanlı egemenliğine geçmiştir.
Sibigumun B(belgratın eski adı) Yaklaşık 2 bin yıl önce Romalılar, Singidunum'u inşa etmek için bugün Taş Meydan denilen bölgeden taş çıkarıyorlardı. Buradaki taş ocağı Osmanlı döneminde de çalışmaya devam etmiş ve bu dönemde tüm alana Türkçe bir isim olan Taş Meydan adı verilmiştir.
Askeri Müze (Sırpça: Војни музеј, Vojni muzej), Sırbistan'ın başkenti Belgrad'ın Kalemegdan bölgesinde 1878 yılında kurulan müze. Müzede Roma İmparatorluğu zamanlarına kadar giden 25.000'den fazla öge ve Sırp Ordusu tarafından düşürülen F-117 parçalar sergilenir.
Silahdar Damad Ali Paşa veya Şehid Ali Paşa III. Ahmed saltanatında, 27 Nisan 1713 - 5 Ağustos 1716 tarihleri arasında üç yıl üç ay sekiz gün sadrazamlık yapmış Osmanlı devlet adamıdır. 1120’de (1708) III. Ahmed’in musahibi olan Ali Ağa, bir süre sonra padişahın kızı Fatma Sultan’la nikâhlandı (Rebîülevvel 1121 / Mayıs 1709) ve ikinci vezirlikle taltif edildi. (27 Nisan 1713) tarihinde kendisi sadrazamlığa getirildi. 5 Ağustos 1716'da Avusturya Ordusu'na karşı yapılan Petrovaradin Muharebesi'nde şehit düşmüştür. Haremeyn evkafını Evkaf Muhasebesi adıyla yeniden teşkilâtlandırmıştır. Gedikli zeâmet teşkilâtını ıslah etmiş, devletin gelir gider defterlerini günü gününe tutturmuş, her ayın sonunda aylık defterine geçirterek yıldan yıla muhasebesini yaptırmıştır. Bu sayede vefatından sonra yirmi otuz yıllık hesapların bir günde görülmesinin mümkün olabildiği belirtilir (Tayyarzâde Atâ Bey, II, 99). Kabiliyetli kişileri himaye edip yetişmelerini sağlamaya çalışan Ali Paşa dönemin ilim ve mârifet erbabını çevresine toplamış, bunlardan Defterdar Sarı Mehmed Paşa’ya hazırlattığı Ta‘lîmâtnâme’sinde devlet memurlarının uyması gereken kuralları belirlemiştir.
Bayraklı Camii (Hüseyin Kethüda Camii), Belgrad, Sırbistan
Belgrad’da atalarımızdan bugüne kalan bir birinden güzel eserler var. Bizde bu eserlerden birini daha tanıtacağız. Bayraklı Camii eski Belgrad sınırları içerisinde, kaleye yakın bir noktada inşa edilmiş. Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılmış bu camii. Osmanlı’nın buraya gelmesi ile kültürümüz, dilimiz ve dinimiz de bölgede yayılmaya başlamış ve buradaki müslümanlar da rahat rahat ibadetlerini yapsınlar diye bölgeye ve Belgrad’a birden çok cami inşa edilmiş. İşte o camilerden biri olan Bayraklı Camii. Baktığımız zaman, Belgrad’da bugün hala ibadete açık olan tek camidir Belgrad Bayraklı Camii. Bayraklı Camii denilmesinin nedeni de üzerinde İslamiyet’i simgeleyen bayraktan geliyor. Caminin yapıldığı o yıllarda, her yerden görülebilmesi için ezan vakitleri minarelere bayraklar asılırmış.
Osmanlılar zamanında Belgrad’da 200’den fazla camii bulunuyordu. Osmanlıların bu toprakları Avusturya-Macaristan Krallığına teslim etmeleri ile birçok cami kiliseye dönüştürüldü. Bugün hala ibadet yapılabilen cami, ilgi görmesi sebebi ile bizleri çok sevindiriyor. Özellikle cuma namazlarında cemaatin dışarılara kadar taştığını görebilirsiniz.
Bayraklı Camii (Sırpça: Bajrakli đamija), 1575 yılında inşa edilmiş. Kim tarafından ve tam olarak hangi tarihte yapıldığı tam olarak bilinmemekle beraber, araştırmacıların ortak görüşü 1575 yılıdır. 1953 ve 1963 yılları arasında yapılan tamirat esnasında minarenin kapısının üstünde tahrip olmuş bir kitabe bulunmuştur.
Morića Han, aslen 1551 yılında Osmanlı İmparatorluğu toprakları olan Sarajevo'da (günümüzde Bosna Hersek) inşa edilmiş bir kervansaraydır. 1697'de çıkan yangından sonra bugünkü haliyle yeniden inşa edildi. Morića Han, Gazi Hüsrev Bey'in vakfına (vakıf) ait olan ve bu vakıf tarafından finanse edilen binalardan biridir.
Gazi Hüsrev Bey, Osmanlı İmparatorluğu Padişahı I. Süleyman devrinde Bosna'da uzun süre görev yapan sancak beyi. Babası Boşnak annesi Türk olup, annesi tarafından Sultan II. Bayezid'in torunudur.
saraybosna katolik katedrali tarihi Sarajevo merkezde, başçarşının az ilerisinde devasa, neoghotic tarzda inşa edilmiş katolik Katedrali. 1884 yılında başlanıp, 1887de ibadete açıldığı biliniyor. Önünde tadilatından sonra ayine katılan zamanın papası Jean Paul II'nin heykeli yer alıyor.
Gazi Hüsrev Bey Camii Bosna Sancak Beyi Gazi Hüsrev Bey tarafından 1531 yılında Mimar Sinan'a inşa ettirilmiştir.
Sinagogun binası 1580’lerde Balkanlardan gelen Sefarad Yahudileri tarafından dönemin Osmanlı paşasının izniyle inşa edilmiş. Aşkenaz Yahudileri ise bölgeye daha sonra 17. yüzyılda gelmişler. 2. Dünya Savaşı öncesinde şehirde yaklaşık 15.000 Yahudi -ki bu toplam nüfusun %20’sine tekabül ediyordu- ve 15 sinagog varmış. Şehirdeki Yahudilerin çoğu Ladino (Judeo-Espanyol) konuşuyormuş. Maalesef buradaki Yahudilerin %85’i Holokost’ta hayatını kaybetmiş. Bugün şehirde sadece 700 civarında Yahudi yaşamakta olduğu gibi dini ritüeller için sadece Aşkenaz Sinagogu şehirdeki Yahudi toplumuna hizmet vermekte.
Latin köprüsü: Latin Bridge ya da bir diğer adıyla Princip Köprüsü, Saraybosna’da Miljacka Nehri üzerinde yer alan tarihi bir köprüdür. Latin Bridge, Osmanlı kültürüne ait çeşitli mimari kalıntıları ile dikkat çekmekte ve bu sebeple Osmanlı Köprüsü adı ile de anılmaktadır. Bölgenin en eski köprüsü olma özelliğine sahip olan Latin Bridge, aynı zamanda 4 ayaktan oluşan ve tamamı alçı taşı gibi malzemelerden inşa edilmiş bir yapıdır. 1914 yılında inşa edilmiş olan köprü, tarihe yön veren bir suikast olayının cereyan ettiği yer olarak da bilinmektedir. Köprü, ulaşım amacıyla kullanılabilmesinin yanı sıra turistik ziyaretler açısından da Bosna Hersek’te oldukça önemli bir yere sahiptir.
Latin Bridge’nin Tarihi Olayları
Tarih kitaplarında yazan ve 1. Dünya Savaşı’nın resmiyette ortaya çıkma sebebi olarak bilinen Avusturya Dükü Ferdinand’ın suikasta kurban gitme olayı tam olarak Latin Bridge üzerinde gerçekleşmiştir. O dönem eşi ile birlikte bölgeyi ziyarete giden Ferdinand, beklenmedik bir şekilde suikast olayına kurban gitmiş ve bu durum 1. Dünya Savaşı için zaten hazırda bekleyen ülkeler için ateşleyici bir etki olmuştur.
Tarihe yön veren bu köprünün savaş sırasında pek çok kez hasar gördüğü ve son olarak 2014 yılında restore edilerek ziyaretçilerin kullanımına tekrar açıldığı bilinmektedir.
Mostar Köprüsü, (Mostarska Úuprija), Eski Köprü (Stari Most) ve Neretva Köprüsü (Most na Neretvi) adlarıyla da anılmaktadır. XV. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlılar’ın fethettiği şehir tahtadan bir köprü etrafında kurulduğu için buraya Most (köprü), Mostići veya Mostar, Mostari (köprücüler) deniliyordu Bosna-Hersek'in Mostar şehrinden geçen Neretva nehri üzerinde bulunan bir köprü. Orijinal köprü Mimar Sinan'ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından 1566 yılında inşa edildi ve 9 Kasım 1993'te Boşnak-Hırvat Savaşı sırasında Hırvat güçleri tarafından yıkılıncaya dek 427 yıl kullanıldı. Osmanlılar tarafından esir alınan Dalmaçya-İtalyan kökenli ustalar veya Mostarlı yerli mimarlardan biri tarafından inşa edildiğini ileri sürerken bir kısmı yapıyı Mimar Sinan’a atfetmekte, çoğunluk ise Mimar Hayreddin’in eseri olduğu görüşünü benimsemektedir. Yapının mimarının Sinan’ın öğrencilerinden Hayreddin olduğu, Ahmed Refik Altınay’ın yayımladığı bir belge ile deispatlanmış bulunmaktadır) Mostar Köprüsü, Osmanlılar zamanından beri gençlerin nehre atlayarak cesaretlerini gösterdikleri bir mekân olmuş, II. Dünya Savaşı’ndan sonra bu âdet bir spor türü halini almıştır. Ayrıca Krallık Yugoslavyası döneminde bir pilot küçük uçağı ile köprü kemerinin altından uçmuşsa da bir daha bunun tekrarlanmasına izin verilmemiştir (Mehmed Mujezinović – Džemal Čelić, s. 246). Mostar köprüsünün yeniden inşa edilmesi için ilk adım, 1997 yılında UNESCO ve Dünya Bankası’nın desteği ile atılmıştır.
Müslüm Bey Konağı, 17. yüzyılın sonlarında inşa edilmiş. Adını aldığı Müslüm Bey ve ailesi tarafından ikametgah olarak kullanılan tarihi konakta genişletme çalışmaları ise 1871 yılında yapılmış.
Otel bünyesinde konforlu tasarıma sahip 12 oda bulunuyor. Hatta düğün ve iş toplantıları gibi organizasyonlar da isteğe bağlı olarak düzenlenebiliyor..
Blagay Tekkesi Misafirhane 1664'ten önce inşa edilip 1851'de yenilenmiştir. Bina birkaç kez daha restoreden geçmiştir Bektaşi dervişler tarafından, 15. yüzyıl başlarında, ‘Yaratılanı yaradandan ötürü sevmek’ idealiyle kurulan Alperenler Tekkesi, tarihinde Kadiri, Halveti ve Nakşibendi tarikatlarına ev sahipliği yapmış. Sarı Saltuk ve Şeyh Açıkbaş türbelerinin de olduğu iddia edilen tekkede, ibadet odaları, misafirhane, hamamlık, mutfak, iç avlu ve abdesthane bölümleri yer alıyor. Bogomiller zamanında yapılmış olan bir tapınak kalıntısı üzerine Geç Antik dönemde inşa edildiği yazıyor. Buna nehri kaynağındaki ilk zaviye Bektaşi geleneğine mensup dervişler tarafından 1470 civarında inşa edilmiş.
Osmanlı henüz bu coğrafyaya gelmeden, 1466’da bir Anadolu dervişi buralara kadar gelmiş ve Buna Nehrinin çıkış kaynağı olan mağaranın yanına postunu serdiğine dair rivayet de var. Kuş uçmaz kervan geçmez yerlerdeki tekkeler, aslında Balkan coğrafyasının karakteristik özelliklerinden.
Osmanlının Balkanlara yerleşmesinde Bektaşi dervişlerinin büyük katkısı olmuş. Osmanlının Balkan coğrafyasındaki fetihleri sırasında yerel halkın Müslümanlaşmasını sağlamak amacıyla bölgeye gönderdiği Bektaşi dervişleri ve babaları çok kısa süre içerisinde bu coğrafyada Müslüman nüfusun artmasını sağlamış.
Aziz Thyrphon Katedrali / Kotor Katedrali
Karadağ’da ki iki Roma katedralinden biri olan Kotor Katedrali, turistlerin en çok ziyaret ettiği yerlerden bir tanesi. Kotor gezilecek yerler listesinde üst sıralarda yer alması gereken bu harika yapı, 10. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve daha sonra da Gotik mimariye dönüşen Romanesk mimari stilinde inşa edilmiş. Katedralin kulelerinden biri 1809 yılında yapılsa da diğer kulesi depremde hasar görmesi nedeniyle 2009 yılında yenilenerek yeniden inşa edildi.
Nikola Kilisel : Bugün St. Nikola Kilisesi’nin bulunduğu yerde daha önceden yine bir Ortodoks kilisesi bulunuyormuş. Çıkan yangında yıkıldıktan sonra, 1902 yılında yerine St. Nikola yapılmış ve kilisenin inşaatı 1909 yılında tamamlanmış.
Saat Kulesi:
Piazza of the Arms’da göreceğiniz saat kulesi, 1602 yılında yapılmış ancak 1667 yılına gelindiğinde halen tam olarak bitmediği için bu yıl gerçekleşen depremde zarar görerek yana doğru eğilmiş. Zamanla düzeltilmeye çalışılsa da başka bir depremde aynı şekilde eğik haline geri dönmüş.
Saat kulesinin önünde bir üçgen şekilli bir Utanç Sütunu var. Burası, hapishanesi olmayan Kotor’da Orta Çağ döneminde suçluların getirilip halk önünde teşhir edilerek utandırıldığı nokta.
İşkodra’nın Tarihi
İşkodra’nın kuruluşu MÖ 4. yüzyılda gerçekleşmiştir. MÖ 168’de Romalılar tarafından işgal edilen şehir, 1040 yılında ise Sırpların egemenliği altına girmiştir. 1396’da Venedikliler ve son olarak da 1479 yılında Osmanlıların himayesine giren İşkodra, 14. yüzyılda feodal bir prenslik olarak Arnavut kontrolüne geri dönmüştür. İşkodra’nın tarihindeki her uygarlık; Drin ve Bojana Nehirlerinin birleştiği sarp tepede bulunan bölgeyi yerleşim alanı olarak kullanmıştır.
Kültürel miras bakımından oldukça zengin olan İşkodra’da sanat tarihi açısından çok önemli eserler yer almaktadır. Özellikle Rozafa Kalesi, görkemli mimarisiyle büyüleyicidir. 1916-18 yılları arasında Avusturyalılar tarafından işgal edilen İşkodra, 1921’de Arnavutluk ile yeniden birleşene kadar Müttefik Güçler tarafından yönetilmiştir. Arnavutluk’un Katolik merkezi olan şehirde papalık koleji, katedral, Cizvit manastırları ve kütüphaneleri yer almaktadır.
İşkodra Denildiğinde İlk Akla Gelenler
İşkodra denildiğinde ilk akla gelenlerden biri olan Rozafa Kalesi, şehrin başlıca turistik cazibe merkezidir. Şehrin batı kısmında kayalık bir tepede yer alan kale, özellikle gün batımında güneşte yanıyormuş gibi görüntü oluşturarak muhteşem bir manzara sunmaktadır. Venedik ve Osmanlı mimarisinin olağanüstü izlerini taşıyan kalenin içinde geleneksel kıyafetlerin sergilendiği bir müze ve yerel yemeklerin sunulduğu bir restoran bulunmaktadır. Şehrin güneybatısında İşkodra Gölü’nün güney ucunda yer alan kale, İliryalılar tarafından inşa edilmiştir. Venedikliler ve Osmanlılar tarafından ise yıllar sonra restorasyon çalışmaları yapılmıştır.
1867 yılında inşa edilen Aziz Stephen Katedrali, İşkodra denildiğinde akla gelen, görkemli yapılardan bir tanesidir. Bu katedralin en belirgin özelliklerinden bir tanesi, din özgürlüğünü vurgulamasıdır. Müslümanların ve Ortodoksların çoğunluk olduğu bir toplumda, Katolik ibadethanesi olarak inşa edilmiş olması turistlerin en çok dikkatini çeken yönüdür. İşkodra’da sembol haline gelen diğer bir yapı ise Ebu Bekir Cami’dir. Adını 17.ve 18. yüzyıllarda yaşayan Osmanlı devlet adamı Ebu Bekir Paşa’dan alan bu eşsiz cami, şehrin ana simgelerinden bir tanesidir. Aynı zamanda uzun minareleri sebebiyle İşkodra’da yön bulmak amacıyla da kullanılmaktadır.
Tiran
Arnavutluk'un başkenti
Tiran, Arnavutluk'un başkenti ve en büyük şehridir. Şehrin nüfusu 2015 yılı itibarı ile nüfusu 800,986'dır. Şehrin adı eski Yunanca'da mutlak güç sahibi yönetici anlamına gelir. Tiran, Dalmaçya Denizi'ne kıyısı olmamasına rağmen, Arnavutluk'un sahil kesimine ulaşmak için en uygun geçiş noktasıdır.
Tiran'ın Tarihi
Paleolitik çağda Pellumbas Mağarası’nda başlayan Tiran tarihi, yüzyıllar içerisinde birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. İliryalılar tarafından Tiran’da ilk defa bir şehir kurulmuştur. 5. Yüzyıla denk gelen bu dönem, Tiran’ın kuruluşu olarak kabul edilmektedir. Bu tarihten itibaren yüzyıllar içerisinde birçok devlet tarafından işgal edilen Tiran, Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu gibi büyük devletlerin egemenliği altında kültür ve tarihini şekillendirilmiştir. Bu süreler içerisinde de şehrin resmi olarak ilk kuruluşu gerçekleştirilmiştir. 1614 yılında Süleyman Paşa Mulleti’nin himayesinde resmen kurulan Tiran, modern zamanlara gelindiğinde Osmanlı İmparatorluğu’ndan kurtularak, 1912 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu sürenin ardından Balkan Devletleri arasındaki kanlı çekişmeler arasında kalan Tiran, kısa bir süre sonra Sırplar tarafından da işgal edilmiştir.
1920 yılına kadar süren bu kargaşalar sonucunda toplanan Lushnje Kongresi’nde Tiran, Arnavutluk’un başkenti ilan edilmiştir. Ancak şehrin egemenlik mücadelesi burada son bulmamıştır. Arnavutluk toprakları üzerinde hak iddia eden İtalyanlara karşı ayaklanan yerli halk, II. Dünya Savaşı boyunca kanlı mücadeleler vererek egemenliklerini korumaya çalışmıştır. Tüm bu olanlara karşın yerli halk, faşistlere karşı zafer elde etseler de komünist rejimine ve baskısına yenilmişlerdir. 1944’ten 1991 yılına kadar komünizm ile yönetilen Tiran, Sovyet baskısının son bulmasıyla yeniden egemenliğini elde etmiştir.
Tüm bu tarihsel çalkantılar içerisindeki Tiran’da egemen olan devletler, yüzyıllar içerisinde kendi kültür ve mimarilerini şehre entegre etmeye çalışmışlardır. Roma İmparatorluğu’ndan faşist ve komünist rejime kadar tüm yönetimlerin mimari etkileri, günümüzde şehrin sokaklarında hala kendini göstermektedir. Özellikle Başkanlık Sarayı ve Petrele Kalesi şehrin en önde gelen tarihi yapılarıdır. Tiran, sanat tarihiyle de ziyaretçilerini etkilemektedir. Şehrin sanatının ve kültürünün görülebileceği en güzel yer olan Ulusal Tarih Müzesi, bu anlamda gözde duraklardan biri olmaktadır.
Tiran Denildiğinde İlk Akla Gelenler
Ethem Bey Camii: Arnavutluk’un başkenti Tiran’da bulunan Ethem Bey Camii, Osmanlı Dönemi’nde inşa edilmiş tarihi bir camidir. İslam sanatının nadir olarak yapılan motifleri ile süslenmiş olan cami, ibadet için açıktır. Süslemeleri ve tarihi dokusu ile dikkat çeken cami, turistler tarafından oldukça ilgi görmektedir.
Arnavutluk’ta İnanç Özgürlüğün Simgesi Olan Ethem Bey Camii
Arnavutluk’un kalbi Tiran’da yer alan Ethem Bey Camii’nin inşasına 1791 ile 1794 yılları arasında başlanmıştır. Caminin inşa kararı, Petrelalı Molla Bey tarafından alınmıştır. 1819 ile 1821 yılları arasında yapı, Petrelalı Molla Bey’in oğlu Hacı Edhem Bey tarafından tamamlanıp ibadete açılmıştır.
Ethem Bey Camii, komünist yönetimin egemen olduğu 1966 yılında ibadete kapatılmış ve müzeye dönüştürülmüştür. 1991 yılında ise komünist rejim ortadan kalktıktan sonra yeniden ibadete açılmıştır. Açıldığı ilk gün, yaklaşık olarak 10000 kişi camiye ibadet amacıyla katılım sağlamıştır. Gerçekleştirilen bu katılım, Arnavutluk’ta din özgürlüğünün yeniden doğuşu açısından önemli bir adım olarak görülmüştür. 24 Mayıs 1948 tarihinde cami, dünya mirası sit alanı olarak koruma altına alınmıştır.
Ethem Bey Camii Tiran’ın merkezinde yer alan kompleksin bir parçası olarak inşa edilmiştir. Caminin hemen önünde Eski Çarşı, doğusunda 1614 yılında inşa edilen ve 2. Dünya Savaşı sırasında yıkılan Süleyman Paşa Camii ve kuzeybatı yönünde ise Karapici Camii bulunmaktaymış. Ethem Bey Camii, bu kompleks içerisinde günümüze kadar en iyi şekilde gelmeyi başarmıştır. Ayrıca Tiran’da inşa edilen 8 cami arasından yalnızca Ethem Bey Camii günümüze kadar gelebilmiştir.
Enfes Mimarisi ile Ethem Bey Camii
Ethem Bey Camii, Tiran’ın köylerinden getirilen taşlar ile inşa edilmiştir. Taşlar farklı yerlerden getirildiği için dört cephesi de birbirinden farklıdır. Girişinde revakların bulunduğu cami, kare plana ve tek kubbeye sahiptir. Kalem işi nakış süslemeler caminin revaklarının iç yüzeyinde çok net görülebilmektedir. Kubbe ile örtülü camide mistik bir hava katmak için yalnızca 18 adet pencere bulunmaktadır ve kubbesi yarım küre şeklindedir. İslam sanatının ön planda olduğu fresklerinde ise ağaç ve şelale gibi doğal güzellikler gözler önüne serilmektedir. Ziyaretçiler, caminin harika mimarisine ve doğu geleneklerinden gelen duvar ve tavan resimlerinin enfes süslemelerine hayran olmaktadır. Caminin ana kapısının sağında ve solunda iki adet mezar vardır. Sağdaki mezarlar Sali Bey’in kızına ve Hacı Edhem Bey’in eşine aittir. Sol tarafta ise Hacı Edhem Bey’e ait olan türbe bulunmaktadır.
Tiran saat kulesi : Tiran Saat Kulesi, Arnavutluk'un başkenti Tiran'da bulunan bir saat kulesidir. Kule 1822 yılında Hacı Ethem Bey tarafından yaptırılmıştır ve Edhem Bey Camii'nin yanında yer almaktadır. Kulenin yüksekliği 35 metredir.
Arnavutluk Ulusal Opera ve Bale Tiyatrosu, Arnavutluk'un başkenti Tiran'da bulunan bir opera ve bale tiyatrosudur. Tiyatro, 29 Kasım 1953 tarihinde kurulmuş olup ülkenin büyük tiyatrosudur ve yıl boyunca müzik ve dans etkinlikleri düzenlenmektedir.
Rahibe Teresa: Arnavut kökenli Agnes Gonxha Bojaxhiu (Gonca Boyacı), 26 Ağustos 1910 yılında Üsküp'te doğdu. Oldukça dindar, Katolik bir ailenin ikinci çocuğuydu. Manastır tarafından yönetilen bir ilkokula ve daha sonra devlet tarafından işletilen bir ortaokulda eğitim aldı. 1928'de 18 yaşındayken rahibe olma kararı aldı
Rahibe Terasa, Vatikan'ın izniyle 1950 yılında 12 kişi ile birlikte Hayırsever Misyonerler'i kurdu. Bu cemaat dünyanın 450 noktasında 4.000 rahibenin görev aldığı bir topluluğa dönüştü. Buraya kadar her şey normal ilerliyordu. Rahibe Terasa, tüm dünya tarafından tanınan, son derece saygın bir Hristiyan'dı. Neredeyse onun için çağın 'kadın' peygamberi demek bile mümkündü...
İnsanlar ondan etkilendi ve ona inandı. Rahibe Terasa, Papa Franciscus tarafından 4 Eylül 2016'da Vatikan'ın Aziz Petrus Meydanı'nda düzenlenen tören ile azize mertebesine yükseltildi. Rahibenin iki hastayı iyileştirmesi, aziz/azize olabilmek için gerekli olan iki mucize olarak kabul gördü.
İskender Bey (Osmanlıca: اسکندر بگ, Arnavutça: Gjergj Kastrioti, Skënderbeu, Skënderbej; 1405 veya 1403-1404[1] - 17 Ocak 1468, Leş), Arnavutların ulusal kahramanı. Arnavutluk'un feodal hanedanlıklarından Kastriyota Hanedanı'ndandır. Babası Con, Gergi'yi Osmanlı sarayına rehin olarak gönderdi. Edirne'de II. Murad'ın hizmetinde bir içoğlanı eğitimi gören Gergi Müslüman oldu ve İskender adını aldı. Daha sonra Müslümanlığı red ederek Arnavutluk direniş grubunu oluşturdu. Osmanlıya karşı mücadelesi Avrupa krallarının dikkatini çekmiş ve büyümüştür
Aziz Naum Manastırı. inşasına 900 lü yıllarda başlanmış olan ,Saint (Aziz)Naum'un adını taşıyan bir Doğu Ortodoks manastırıdır. Ohri şehrinin 29 kilometre güneyindeki Ohri Gölü boyunca yer almaktadır. Manastır Aziz tarafından 893-900 de inşa edildi. Ohridli Naum'un ilk öğrencilerinden olan genç Kiril ve Metodi kardeşlerdir.[1] Öğretmenlik kariyerini bitirdikten sonra 900'de Naum Ohridski bu manastıra emekli oldu. 23 Aralık 910'da ölümünden sonra, aslen "KutsalBaşmelekler" olarak adlandırılan manastır kilisesi adını almaya başladı. Ayrıca Ohri St. Naum kalıntılarını barındırır.
PIR MUHAMMED MEHMED HAYATI-OHRI 1720 YILI
Pir Mehmed Hayati HZ.Horasan Seyid Ve Velilerinden Bir Veli Olarak Osmanli Donemlerinde Tayinlari Rum Balkanlara Cikip Kendisinin Tayini Ohri'ye Cikinca Kendisi Ailesi Ve Iki Kiziyla Beraber Bu Bolgelere Yerlesiyor Ve Allah Yolunu Tanitmak Ve Yaymak Icin Ve Pirinden Alan Icazet Name Ile Bu Bolgelerde Halveti Tarikati Yaymak Anlatmak Ve Genisletmek Dolayisiyla Bu Topraklarda Hizmet Vermeye Baslar.
Pir Mehmed Hayati HZ.1720 Yilinda Ilk OLarak Kircova'ya Oradan Sonra OHRI Yolunu Tutar Dergahini Kurar Ve Tarikati Yaymaya Baslar Ve Tarikatin Ismini Mehmed Hayati Halveti Verir.
Pir Mehmed Hayati HZ.ilk Olarak Kircovaya Yerlestigini Icin Kircovada Uc Tekke Kurar Ki Birincisi HAYATI Baba TEKKESI ikincisi Seyh SELIM TEKKESI ,Ucuncusu Seyh CULII Baba TEKKESI Ondan Sonra Zayas Semtinde Bir Zaiye Kurar.
Halveti Tarikati En yaygin Ohri -Struga -Kircova ve Istipte Tekke Ve Zayiye Acarak Zikirler Sohbet, Nasihat, Terbiye Edep ve Usul Erkanlara Halen Devam Etirilmektedir.Osmanli Zamanlarinda Halveti Tarikati Makedonya -Arnavutluk ve Yunanistan Topraklarinda Bulunuyormus.Gunumuzde Halveti Tarikati Yaliniz Makedonya Topraklarinin icinde devam etirilmektedir. Pir Mehmed Hayati Hz.1766 yilinda Allahin Rahmetine Kavusarak Bugunki Tekkenin Yanida Turbei Saadete Yatmaktadir.
Ali Paşa Camii (Boşnakça: Ali-pašina džamija), Saraybosna'da yer almaktadır. 1560 - 1561 arasında inşa edilmiştir. Cami, klasik bir İstanbul tarzında inşa edilmiştir.
Hadım Ali Paşa (aynı zamanda Sofu Ali Paşa veya Sufi Ali Paşa olarak da bilinir ; [1] Eylül 1560'ta öldü), Diyarbekir Eyalet (1537/38 - 1540/41), Bosna Eyalet (1552 - 1540/41 ) Osmanlı valisi olarak görev yapan bir Osmanlı devlet adamıydı. Nisan 1559) ve Mısır Eyalet (Nisan 1559'dan Eylül 1560'taki görevdeki ölümüne kadar).
1560 yılında Ali Paşa, Rüstem Paşa'nın baskısıyla Açe'den uzun bir dönüş yolculuğu yapan Seydi Ali Reis'in amiral rütbesine atanmasını engelledi . Bunun yerine Sefer Reis , Osmanlı İmparatorluğu'nun tüm Hint Okyanusu filosunun en yüksek komutanlığına terfi ettirildi .
Ali Paşa, Eylül 1560'ta hâlâ Mısır valisi olarak görev yaparken öldü . Kahire'deki Kahire Nekropolü'ne gömüldü . Ali Paşa'nın ölümünden sonra vakfı, Saraybosna'da ( Bosna Eyaleti'ni yönettiği ) Ali Paşa Camii'ni klasik İstanbul mimarisi tarzında inşa ettirdi .
Holy Mary Perybleptos kilisesi, 13. yüzyılda Bizans İmparatoru Andronicus II. Palaiologus’ın kayınbiraderi Progon Zgur tarafından inşa edilmiştir. Osmanlı’nın hüküm sürdüğü dönemlerde St. Clement’in kilisesi olan St. Panteleimon Kilisesi ve St. Sofia Kilisesi camiye dönüştürülmüştür. Kilisede bulunan çok sayıdaki ikon, tarihi eser ve parşömen de Holy Mary Peryblespot Kilisesi’ne taşınmış ve yapı, bir katedral halini almıştır. Bu dönemde yerel halk kiliseyi, St. Clement Kilisesi olarak adlandırmıştır. Her iki kilise de yeniden inşa edildikten sonra, tüm objeler ait oldukları kiliselere iade edilmiştir. Böylece 2002 senesinden itibaren kilise, eski adı olan Holy Mary Perybleptos ile anılmaya devam etmiştir.
Resneli Niyazi Bey Sarayı veya Niyazi Bey Sarayı, bugün Kuzey Makedonya’nın güneybatısında, Resne kasabasında bulunan 20. yüzyılda yapılmış Osmanlı sarayıdır.
Yapıldığı dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun Manastır Vilayeti sınırları içinde, Manastır Sancağı’na bağlı bir yer olan Resne’de, bölge beylerinden Niyazi Bey tarafından yaptırılmıştır.
aray, Neoklasik mimari tarzda yapılmış bir Osmanlı sarayıdır. Bina, 25 metrelik uzun merkez kısmıyla simetriktir ve iki kanada sahiptir. Zemin kat, ikinci kat ve çatı katı olan saray 4.800 m2 alanı kaplar.[
Saray, Yugoslavya döneminde 1982 yılında ve bağımsızlık sonrasında Kuzey Makedonya döneminde 2005 yıllarında onarımdan geçirilmiştir.
Günümüzde (2012) saray, “kültür evi” olarak kullanımdadır. Çeşitli kültürel, sanatsal etkinliklerin yapıldığı bu binada Kuzey Makedonya’da faaliyet gösteren Türk derneği Ufuk Derneği’nin yeri de bulunmaktadır.